NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
يَزِيدُ بْنُ
خَالِدِ بْنِ
مَوْهَبٍ
وَأَحْمَدُ بْنُ
صَالِحٍ
قَالَا
حَدَّثَنَا
ابْنُ وَهْبٍ
أَخْبَرَنِي
عَمْرٌو عَنْ
بُكَيْرٍ عَنْ
يَحْيَى بْنِ
عَبْدِ
الرَّحْمَنِ
بْنِ حَاطِبٍ
عَنْ عَبْدِ
الرَّحْمَنِ
بْنِ عُثْمَانَ
التَّيْمِيِّ
أَنَّ
رَسُولَ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
نَهَى عَنْ
لُقَطَةِ الْحَاجِّ
قَالَ
أَحْمَدُ
قَالَ ابْنُ
وَهْبٍ
يَعْنِي فِي
لُقَطَةِ
الْحَاجِّ
يَتْرُكُهَا
حَتَّى
يَجِدَهَا
صَاحِبُهَا
قَالَ ابْنُ
مَوْهَبٍ
عَنْ عَمْرٍو
Abdurrahman b. Osman
et-Teymî'den rivayet edildiğine göre,
Resûlullah (S.A.V.)
hacının kaybettiği mal'ı (almayı) yasaklamıştır.
Müslim, lukata; Dârimî,
buyu'; Ahmed b. Hanbel, III, 499; Beyhaki, es-Sünenü'l-kübrâ, VI, 199.
Ebû Davud'a bu hadisi
rivayet eden iki şeyhden biri olan Ahmed (b. Salih) dedi ki: İbn Vehb hacının
kaybettiği mal hakkında (şöyle) dedi: "(Hacının malını bulan kimse ona
dokunmaz onu (olduğu yerde) bırakır. Nihayet sahibi (gelip) onu (orada)
bulur.)"
Ebû Davud'un şeyhi Ahmed
b. Salih bu hadisi, "bana Âmir haber verdi" diyerek ihbar bildiren
kelimelerle rivayet ettiği halde, diğer şeyhi) İbn Mevhib (bana); "Amr'dan
(rivayet edildi diyerek an'ane yoluyla) rivayet etti."
İzah:
Hadis-i şerîf Haremde
kaybedilmiş olan yitik bir malı bulunduğu yerden almanın caiz olmadığını ifâde etmek
için söylenmiş olabileceği gibi, ister Harem dahilinde olsun, ister Harem sınırlan
dışında kaybedilmiş olsun, hacı adaylarının yitik mallarını almanın caiz
olmadığını ifâde etmek için söylenmiş de olabilir.
Bazı ilim adamları bu
hadis-i şerife dayanarak hacılara ait olduğu anlaşılan yitik mallarla, her kime
ait olursa olsun, Harem sınırları içerisinde bulunan yitik malları almanın
caiz olmadığım söylemişlerdir.
Bu görüşte olan ulemâya
göre sözü geçen yitik mallara el sürülemez, bu mallar olduğu yerde sahipleri
gelip buluncaya kadar beklemeye terk edilirler.
Ulemânın büyük
çoğunluğuna göre ise sözü geçen yitik mallar, usûlüne göre ve yeterince ilân
ettikten sonra sahibi çıkmadığı takdirde sahiplenmek gayesiyle bulundukları
yerden alınamazlar, sadece sahibine duyurmak üzere ilan etmek gayesiyle
alınabilirler. Bir başka ifadeyle sahibi çıkıncaya kadar ilâna devam etmek
gayesiyle alınabilirler. Nitekim İbn Ab-bâs (r.a.)'ın rivayet ettiği şu hadis-i
şerif de bu görüşü desteklemektedir:
"Mekke'de bulunan
yitik malı (sahibi çıkıncaya kadar) Han edecek kimseden başkası
alamaz."[Buhârî, lukata] Hz. Ebû Hüreyre'den rivayet edilen bir hadis-i
şerif de şu mealdedir: "Mekke'nin buluntu malını, ilan edecek olan
kimseden başkası alamaz."[Buhârî, lukata]
Görülüyor ki bu hadis-i
şeriflerde Mekke'de bulunan bir yitik malı bulan bir kimse onu ancak ilan
ederek sahibinin eline ulaştırmak maksadıyla alabilir. Başka bir maksatla
alamaz. Dolayısıyla orada bulunan bir mal, yeterince ilân edildikten sonra
sahibi çıkmayınca bulan kimsenin mülkü olamaz. Çünkü Mekke'de bulunan bir malın
sahibi eğer Mekkeli ise, ilan edildiği takdirde sahibinin eline ulaşması
ihtimali çok kuvvetlidir.
Eğer malın sahibi
Mekkeli değilse ilan sayesinde bu malın sahibinin eline geçmesi ihtimali yine
de büyüktür. Çünkü onun memleketinden her yıl binlerce kimsenin Mekke'ye akın
edeceğinde şüphe yoktur. Söz konusu malın ilânına devam edildiği takdirde bu
hacılar aracılığıyla esas sahibinin eline geçmesi mümkündür.
Hanefî ulemasıyla
Malikî'lere ve Şâfiîlerin bir kısmına göre ise Mekke'de bulunan bir yitik
malla başka ülkede bulunan yitik mal arasında bir fark yoktur. Binaenaleyh
Mekke'de bulunan bir yitik mal aynen başka ülkelerde bulunan yitik malların
hükmüne tabidir. Her hangi bir ayrıcalığa sahip değildir.
Ancak Mekke'de bir mal
kaybeden kimse memleketine döndükten sonra bir daha Mekke'ye gelemeyebilir. Bu
bakımdan Mekke'de bulunan yitik malı diğer ülkeler de bulunan mallara nisbetle
biraz daha fazla bir şekilde ilan etmek gerekir. Diğer yitik mallardan tek
farkı budur.
Hanefi ulemâsının bu
mevzudaki delili "Onun çıkınının, ağız bağım tesbit et, sonra bir sene
ilan et," mealindeki 1701 numaralı hadis-i şeriftir.
Çünkü bu hadiste ayırım
yapılmamıştır. Haremin yitik malı da yitik malden başka bir şey olmadığına göre
ilân süresi geçtikten sonra sahibi çıkmadığı takdirde fakirlere vermek gerekir.
Çünkü onu fakirlere vermek bir bakıma onu sahibine vermek demektir.
Cumhûr-u ulemâya göre
ise, mevzumuzu teşkil eden hadis-i şerif "Mekke'de bulunan bir yitik
malı, (sahibi çıkıncaya kadar) ilân edecek olan kimseden başka birinin alması
helâl değildir,” [Ebû Dâvûd, menasik; Buharî, lukata; Ahmed, b. Hanbel, I, 318,
348; II, 238.] mealindeki hadisle kayıtlıdır. Binaenaleyh mevzumuzu teşkil
eden hadis-İ şerif mealini sunduğumuz hadisle birlikte mütalaa edilince
Mekke'de bulunan yitik malın diğer yitik mallardan farklı olarak sahibi
çıkıncaya kadar devamıl surette ilân edilmesi gerektiği ve sahibi çıkmayınca,
bulan kimsenin ona sahip olamayacağı rahatlıkla anlaşılır. Bu konuda Hanefî
ulemâsından Kâsânî şöyle diyor:
"Biz Hanefi'lere
göre, Harem-i Şerif dışında bulunan yitik malların tesbiti ve ilânı nasıl
yapılıyorsa Harem-i Şerif sınırları içerisinde bulunan malların tesbit ve ilânı
da aynı şekilde yapılır. İmam Şafiî (r.a.)'ye göre ise, Harem dahilinde bulunan
bir mal, sahibi çıkıncaya kadar ilân edilir. Sahibi çıkmadı diye sahiplenilemez
ve kendisinden yararlanılamaz. Çünkü Peygamber (S.A.V.) Mekke hakkında;
"Onun yitik malını (sahibine duyurmak üzere) ilân edecek olan kimseden
başkası alamaz."[Ebû Dâvûd, menâsik] buyurmuştur.
Bu mevzuda Hanefîlerin
delili ise, Harem sınırları içerisinde bulunan yitik mallarla Harem sınırları
dışında bulunan yitik mallar arasında fark olmadığını ifâde eden Hadis-i şeriflerdir.
Aslında aksini iddia eden İmam Şafiî'nin delil olarak ileri sürdüğü hadis-i
şerifte kendisini destekleyen bir taraf yoktur.
Çünkü sözü geçen
hadis-i şerif, Harem-i Şerif'de bulunan yitik bir malın ancak sahibine duyurmak
için ilan etmek gayesiyle alınabileceğini ifade etmektir. Aslında her yitik mal
bu gayeyle alınır. Fakat durum böyleyken Hz. Peygamber'in, "Yitik mal
ancak sahibinin eline geçmesi için Han etmek gayesiyle alınabilir"
demekten maksadı, bu hususun sadece Mekke'de bulunan mallara ait olduğunu
söylemek değil, "Mekke'de kaybedilen bir mal artık sahibinin eline
geçemez, çünkü Mekke'ye girip çıkan insan sayısı haddinden fazladır. Öyleyse
ilân etmeye gerek yoktur," gibi bir yanlış zannın doğmasını önlemektir.[Kasam,
Bedâyu's-sanayi, VI, 202; Fethu'l-Kadîr IV, 430; Tebyînu'l-Hakaik, III, 301.]